TARİHÇE

TARİHÇE

  ÇAY’IN TARİHÇESİ     
       Afyon-Konya karayolunun 48. Km.sinde Eber Gölü. Karamık Sazlığı arasında Sultan Dağları’na yaslanmış yeşillikler içinde şirin bir ilçemizdir. İç Ege Bölgesinde, Ege Bölgesi, Akdeniz ve İç Anadolu Bölgelerinin kesiştiği güzergah üzerinde yer alan Çay ilçesi bağlı olduğu Afyon ilinin doğusunda, Sultan dağlarının kuzey eteklerinde kurulmuştur. İdari sınırları olarak doğuda Sultandağı, güneyde Yalvaç, batıda Şuhut ve Afyon, kuzeyde Bolvadin ile çevrilidir. Geniş ve düz alanları ile ova görünümünde olan Çay ilçesi aslında 1010 metrelik rakımı ile İç Anadolu Platosu karakterini taşır.
Sulu tarıma dayalı ekonomisinde haşhaş, şekerpancarı, arpa, buğday,  ayçiçeği üretimi, VİŞNE, KİRAZ, ELMA meyvelik önemli yer tutar. 
 
       İlçenin eteklerine yerleşmiş olduğu Sultandağları ilçenin yegane dağlık alanı olup, bir silsile üzerinde yer alan 2610 m. Rakımlı Gelincik Ana tepesi, 2519 metre rakımlı Toprak Tepe ve 2063 m. Rakımlı Kırkaya Tepe yörenin en yüksek noktalarını oluşturmaktadır. Kuruluş yeri olarak doğu ve batı uzantılı Sultan Dağlarının kuzey eteklerinde kum yataklarıyla biraz yükselmiş bir arazide ve geniş bir ova görünümünde olup iyice sıkışmış olan zemini III. (Neojen) ve IV. Zamanların alüvyon topraklarından oluşmuştur. Antitorosların uzantısından olan Sultan Dağlarının yapısı billuri, şist, mermerleşmiş kalkerüstü devon şistleridir. Simli kurşun, demir ve arduvaz katlarına rastlanmıştır. Yalvaç sınırına yakın bölümünde kömür madeni işletilmektedir.
 
    Arazinin yüzde yirmisine varan bölümü (yaklaşık 16245 hektar) göl ve bataklıklarla kaplıdır. K.Karacaören vadisi ile Akarçay vadisinden ayrılan Karamık bataklığı denizden 1000 m. Yüksekliktedir. Kapalı bir alan olan Karamık Ovanın çukur bölümünde yer alan bataklığa Karamık Gölü adı da verilmektedir. Bozan ve Karakuş Dağlarından inen sularla beslenen göl, ancak bir düden ile batarak bir kısım sularını Hoyran Gölüne (Eğirdir) akan pınarlara vermektedir.
       İlçenin kuzey doğusundaki Eber Gölü denizden 967 metre yükseklikte olup 125 km2 lik bir alanı kaplamaktadır. Her iki gölü besleyen suların rejimlerinin bozuk olması ve buharlaşma sebebiyle yaz aylarında su seviyesi düşer ve bataklıklar oluşur.
      Her iki göldeki sazlık ve kamışlar hem halkın önemli bir geçim kaynağını hem de Seka selüloz Fabrikasının hammaddesini oluşturur. Turna ve sazan cinsi balıklar mevcut olup balıkçılık yapılmaktadır. Küçük derelerden ibaret olan Çay ve Eber derelerinden başka önemli aksu Kali Çayı’dır.
       İklim bakımından İç Anadolu’ya uyum gösteren ilçemiz tipik kara iklimi özelliklerine sahiptir. Kışları sert ve soğuk, yazları sıcak geçen Çay ilçesi Temmuz ve Ağustos ayları dışında her ay yağış alır. Yıllık 300kg. lık yağışlar Kasım Mart ayları arasında genellikle kar, diğer aylarda ise yağmur şeklinde görülür.
İlk kuruluşuna ait kesin bilgi ve belgelerine henüz rastlanamayan çay ilçesinin geçmişi M.Ö. uzanmaktadır. İlçemizde bakır çağının yaşandığı Cumhuriyet Köyü Höyü, Karamık Köyü Höyü, Geneli Köyü Höyü, Geneli Gölbaşı Köyü Höyü, K.Karacaören Kara Musa Höyü, Devederesi Höyüklerinden anlaşılmaktadır. Helenistik dönemde  Gelene’nin son safrafı Alezyez!in daha İskender gelmeden önce İran’a kaçtığı, İskender’e elçi gönderdiği savaşmak istemediklerini bildirdiğini bilmekteyiz. Bu zamanlar General Antigon eski Kral yolunda (M.Ö.333) Çul Ovası Metropolis (Tatarlı), Holmi (K.Karacaören), İpos (Çay), Gaysterpediom (Bolvadin Üçhöyükler), Abasion (Gömü) yoluyla Gardion’a varmıştır. (Tarihle İskender’in kördüğümü çözdüğü rivayeti bu zamanda oluşmuştur.) Araştırdığımız kaynaklar İpsos Meydan Savaşı’nın ilçe topraklarımızda olduğunu göstermektedir. Antigon İskender’in yerine geçmekiçin çabalarken M.Ö.314 yılında Gelene’ye gelerek burasını merkez yaptı. Diğer generaller hazırladıkları ordularla (Mısır Kralı Patlamyus, Suriye Kralı Selerkos, Trakya Kralı Lizimokos) Antigon üzerine yürüdüler. İpsos (Çay) şehrinde birleştiler. İki ordu arasında kalan Antigon’un yapılan savaşta perişan oldu. Bu savaş sonunda İpsos ve Kaysterpedium şehirleri halkı dağlara kaçmış, şehirleri yağlanıp yakılmıştır.
       Roma Cumhuriyeti döneminde Frigya Parure ilçesi sınırları içinde Akşehir ve Sultandağı ile birlikte yönetim biriminde olmuştur. Frigya Parure’ye (yanık Frigya anlamına gelir). Bu ad M.Ö.301 yılında İskender’in generalleri arasında yapılan İpsos Meydan Savaşı sonrası harap durumdan dolayı denmiştir.  Yulya (Julia) Frigya Parure bölgesinde Synnadik ilinin Flomelion (Akşehir) ilçesine bağlı ve bölgenin en batı ucunda bir kasabadır. İpsos kasabasının bulunduğu yer üzerinde Roma İmparatorluk çağında kurulan kasabaya İmparatoriçe Julia’nın adı verilmiştir. Julia eski “Kral yolu” kervanların konakladığı önemli bir ticaret yeri olmuştur. Julia belediyesinin tapınak yapımı ziyaretler, dini törenler ve festivaller nedeniyle birkaç sikke bastığı bilinmektedir. Aralarında en çok Kraliçenin adları bulunur. Sultandağı eteklerinde kurulan Men Tapınağı’nın açılış töreni için basılan sikkede tapınak içinde Men ve ayrıca atı üzerinde elinde külüngü ile yine Men (Ay Tanrısı) resimleri basılmıştır. Ay Tanrısı, omuzda zamanla çifte ağızlı balta taşır biçimde tasvir edilmiştir. Şehir öreni, Çay deresinin kumlarının altında kaldığından bu dönemle ilgili eserlere rastlanılmıştır. Roma çağında ticaret hayatına ve yollara verilen önem buluntulardan çok iyi anlaşılmaktadır. Şehirlerarası yolların yapımı onarımına çok önem verilmiş hatta yollarda bu dönemde mesafe taşları kullanılmıştır. Bunlardan bir tanasi Afyon Arkeoloji Müzesi’ndedir.
       Selçuk Türklerinin Anadolu’yu fethi sırasında Bekçioğlu Emir Afşin Orta Anadolu da Ameria (Emirdağ) önlerine kadar geldi. Bölgenin ne şekilde kimler tarafından fethedildiğini bildiren kayıtlar olmamasına rağmen Emir Ahmet Şah, Emir Sanduk ve Dolaphan Kuvvetleri tarafından fethedildiği sanılmaktadır.
       Haçlı Savaşları sırasında Haçlı Ordusunca tahrip edilen şehre 1155 yıllarında Selçuklu Devleti tarafından Oğuz Türkleri yerleştirilmiş,adı da Çay değirmeni olarak değiştirilmiştir. 1277 yılında Selçuklulara baş kaldıran Karamanlıların susturulması ve Şehzade Siyavuş ‘un öldürülmesinden sonra Selçuk sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev III’ün emriyle Beylerinden Yakup oğlu Yusuf Bey tarafından Mimar Mehmet oğlu Oğul Bey’e 1278 yılında yaptırılan Taş külliyesinden olan Taş Camii ,Han ve Çeşme halen kulçlanılmakta olup hamam ise yıkılmıştır. Camii aslında Medrese olarak yapılmış sonradan camii ye dönüştürülmüştür.
            Selçuklu Sultanı III.Gıyaseddin Keyhüsrev öldükten sonra bölgenin tahminen 1318 yılllarında Eşrefoğlullarının himayesine girdiği anlaşılmaktadır. Bölge yaklaşık 8 yıl Eşrefoğullarının himayesinde kalmıştır. Daha sonra Anadolu Genel Valisi Demirtaş ‘ın Ahmet Beye yenilmesiyle Yalvaç Karaağaç ve Bolvadin le birlikte bölge Sahipataoğullarının eline geçmiştir.  Sahıpataoğulları Beyliğinin kurucusu Sahipatanın yerine geçen torunu Şemsettin Ahmet Bey Germiyanoğullarının damadı idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğulları Nasrettin Ahmet ve Muzafferin Devlet beylerden ahmet bey ana taraffından bağlı bulunduğu Germiyan sarayına gitmiş ve bölgenin hakimiyeti bu şekilde Germiyanoğullarına gelmiştir. Germiyan Beyi II.Yakup samimi bir Osamanlı dostu olup Beyliğine vasiyet yoluyla ll. Murat la bırakmış ve böylece Germiyan beyliği içinde bulunan bölgemiz Osmanlıların idaresine geçmiştir.
 Eski Tunç Çağı’na kadar uzanan tarihi içinde Mısır, Suriye ve Trakya Krallarının birleşik ordusu ile Gelene Kralı Antigon arasındaki İpsos Meydan Savaşı’na (M.Ö. 301) ev sahipliği yapmasıyla ünlenmiş, doğu-batı, kuzey-güney doğrultulu antik yolların kavşak noktası olmuştur. Selçuklulardan kalma Taş Camii ve Kervansaray önemli eserleridir. Eber Gölü, Ali Kaleli Piknik Yeri, Çağlayan Parkı ilçenin başlıca mesire yerleridir.
       Taş Cami Medrese: (1278) III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında beylerinden Yakup Oğlu Yusuf Bey tarafından Mimar Oğulbey’e yaptırılan medrese, çeşme, hamam ve kervansaraydan müteşekkil külliye içindedir. Sonradan camiye dönüştürülmüştür. Büyük bir kubbe etrafında tonoz kemerli odalar, sofalar ile bir küçük kubbeli müderris odası ve simetriği çeşme olan binanın özellikle mescit ve dersane kubbeleri mihrabıyla birlikte sırlı tuğla süslüdür. Kubbe kuşaklarındaki süsleme Selçuklu sanat zevkinin en görkemli örneklerindendir. Afyon-Konya yolu üzerinde ön yüzü tamamen kesme mermer kaplı, süslü ve istitallatlı mermer kapı taki ile Selçuk sanat eserlerinin en güzellerinden biridir.  Büyük bir kubbe etrafında tonoz kemerli odalar ve sofralar ile bir küçük kubbeli müderris odası simetriği çeşmelerden ibaret binanın iç kısmı ve özellikle mescit ve dershane kısmı olan büyük kubbe ve iki sofası ve mihrabı ile birlikte mozayik çok ince zevkli çinilerle süslü yapılmıştır. Kemerler ve kubbe kuşağı çinilerden ve mihraptan bir kısım çiniler düşmüş olmakla beraber kalanlar eserin değeri hakkında bir fikir vermektedir.
       Cümle kapısı üzerinde halen Selçuk sülüsü ile iki satırlık Arapça hitabesi şöyledir. “Emere bi-imareti hazıl medredetül-mübarek fi eyyami devletüs-Sultan el azam sıllullahi fil alem Gyasütdünya ved-din” “Keyhüsrev bin Kılıçaslan halledallaha Sultana el-Abdür zaif el muhtacı rahmetullahi teala Ebül-Mücahid Yusuf bin Yakup gaferullahu zenubi fisene seba ve seb’ine ve sittemie.” Kapı kemerinin üzerinde sarkıtların altında bir para arması ve iki tarafında “Amele OğulBey bin Mehmet Bey” yazısı vardır. Çaylıların Taşcami dedikleri binanın doğu köşesinde çeşmesi ve batı köşesinde de müderris odası eklenmiştir. Müderris odasının pencere söveleri de kesme mermerden ve nakışlıdır.
       Medresenin karşısında bulunan hamam uzun zaman bakımsız kalmış ve yıkılmıştır. Son zamanlarda yapılan düzenlemelerle hamamın olduğu yer geniş bircadde haline getirilmiştir.
       Taşhan (Kervansaray): Medresenin doğusunda yazlık kısmı yıkılmış kışlık bölümü restore edilmiş dört duvar ve 16 fil ayağı üzerine tonoz kemerli damla örtülmüş ortada bir ışıklık kubbesi vardır. Taş Camii ve Han’da bulunan pars arması, her iki yapının da mimarının Oğulbey olduğunu göstermektedir.
       Belki medrese kapısından daha yüksek bir sanat eseri olduğundan hiç şüphe olmayan kervansarayın dış kapısından bugün bir iz kalmış son yüzyıl içinde yıkılıp gitmiştir.
       Medrese aynı zamanda cami, müderris ve molla odaları, mutfak kısımları, hamamı ve kervansarayı ile çok önemli bir külliye olan bu kıymetli eserler kitabelerinden öğrendiğimize göre III.Gıyaseddin Keyhüsrev’in emriyle beylerden Ebülmücahit Yakupoğlu Yusuf Bey tarafından mimar Mehmet Bey oğlu Oğul Bey eliyle miladi 1278(Hicri 677) yılında yapılmıştır.
       Mayıs 1277 de Emirdağ Yenikapı geçidinde Cimri’nin yakalanıp idam edilmesiyle sona eren askeri yürüyüşile Bolvadin’den Çay değirmeni’ne gelen Gıyaseddin Keyhüsrev ve Sahipata Fahreddin Ali Batı Anadolu’ya Orta Anadolu’ya bağlayan bir düğüm noktası olan burada da ürünlerini ölümsüzleştirecekolan bu eserlerin yapılmasını Yusuf Bey’e emretmişlerdir. Bu savaşta yararlılık gösterdiğini, Yusuf Bey’in çok zengin ve kuvvetli bir asker sahip olduğu anlaşılmaktadır.
       Selçuklu tarihinde Yusuf Bey, babası YarupBey ve mimar Oğul Bey haklarında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Külliyenin Vakıfnamesi de bilinmektedir. Yalnız Osmanlılar devrinde Tanzimat-ı Hayriye’den sonra bir düzen verilmek istenen vakıflar arasında Çay’daki medrese müderrisleri ile yapılan hesaplaşma ve onarım işleri denetlenmesinde Güllüharp, İnkaya, Çamurharkı ve Elvar adındaki dört köyde icraları medreseye vakıf 1692 dönüm tarla 658 dönüm çayır bulunduğu kaydediliyor.
       Yusuf Bey’in ne kadar zengin bir adam olduğunu anlatan bu bilgiden başka, yıkılan hamamın iki adet halvet ve üç yanda sofa ve ortada büyük göbek sofası ve dışında soyunma yeri ve külhan olarak belirtilmektedir.
       Cumhuriyet döneminde Taş Camii, Vakıflar İdaresince onarılmış ve kubbeleri kurşunla kaplanmıştır.
       Esirüddin Ebheri Türbesi: Eber Kasabası’nda, kare biçimli taş duvar üstüne 8 köşeli kümbet tipli bir anıt mezardır. Esirüddin Ebheri 13. yüzyılda yaşamış, Taş Medrese Müderrislerinden olup, yazdığı İsagoci adlı eseri medreselerin kapatılmasına kadar okutulmuş bir Türk Astrologu ve filozofudur.
       Tur Ali Türbesi: Afyon’dan gelen şosenin ikiye ayrıldığı yerde aralık sokak içinde ahşap ve toprak damlı bir oda içerisinde halkın “Ali Baba” adıyla bildiği türbedir. Yapının mimari değeri yoktur. Odanın ortasındaki merkad üzerinde Selçuk tarzı mermer bir sandukadaki iki satırlık Arapça kitabe şöyledir. “Bismillahirrahmanirrahim”. Küllü men aleyhe fan. Sahibi hazet-türbe Tur Ali Bin, “Yusuf nevvere Allahü mezcaahu fi gurrei şehri ramazan el mübarek sene selase ve seb’ine ve siddemie”.
       Bu kitabeden öğrendiğimize göre miladi 1275 yılı Mart ayı başında Yusufoğlu’dur Ali bu türbede gömülmüştür. Çaydaki külliyenin bazısı Yusuf Bey’in oğlu pek tabii olan Tur Ali Bey, Cimri Vak’asından iki yıl önce ölmüş olması ailenin burada görevli olduğu kanısını vermektedir. Yusuf Bey’in ve babası ve Yakup Bey’in Çay Kadılığı zaimi olduğu ve alaybeyi derecesinde bir subaşı olduğu anlaşılmaktadır. İsim benzerliği bakımından Doğuda Akkoyunlu Devletinin kurucusu Karaosman Bey’in dedesi Tur Ali Bey’i hatıra getirmekte ise de zaman bakımından uzak görünmektedir.
       Eber Gölü: Çay, Bolvadin ve Sultandağı ilçe sınırları içinde 150 km2 alanı kaplayan göl; kopak adı verilen yüzen adacıkları, turna ve sazan balıkları, yaban ördeği, kazı, meke ve karabatağı ile ünlüdür. Önceleri bir bataklık olarak bilinirdi. Gölde kayıklarla rahatlıkla gezinti yapılarak balık avlanabilir. Yerli ve yabancı turistlerin hayli ilgisini çeken bir görünüme sahiptir. Nilüfer çiçekleri, sazlıkları, çeşit çeşit kuşlarıyla mini bir cennettir. Gölde sazan, turna, istakozya, kurbağa avlanır. Ayrıca kamış vb. göl ürünleri açısından oldukça zengin olan Eber Gölü yöre halkının vazgeçilmez gelir kaynaklarından biridir. Kışaylarında çevre il ve ilçelerden göle avcılar gelir ve çeşitli kuş avı yaparlar. Eber Gölünün yüzeyi kamışlarla kaplı olup kamış kesen köylülerce açılan su yolları ile kendine has özellik arz etmektedir. Ayrıca göl içinde oluşan su dibine bağlı olmayan yüzen adacıklar ve üzerlerinde köylülerce yapılan kulübeler görülmeye değerdir.
       Kamık Gölü: Kamık Bataklığı olarak da bilinen gölün yüzeyi kamışla kaplıdır. Bu gölde de tutulan Turna balığı çevredeki lokantalarda ve pazarlarda müşteriye sunulmaktadır. Yine çevre il ve ilçelerden bu göle de kuş avı için avcılarla akın etmektedir.
       Çağlayan Parkı: İlçe merkezinin Güney kenarında Sultan Dağlarının eteğinde Çay deresinin vadisinin başlangıcında kurulan park Afyon’un en eski parklarından olup yakın çevrenin gezilip görülecek yerlerindendir. İlçe halkıda yazları ailece buraya giderek hoş vakit geçirmektedir. Park adını 28 metre yüksekten düşen suyun sesi meydana getirdiği çağlayandan almaktadır ve görüntüsü insanlara hoş bir serinlik vermektedir.
       Kanlıyer Kavaklığı: Belediye 1982 yılında düzenlenen kavaklık çocuk parkı, su ve tuvaleti, spor sahası ve gölgelikleriyle çevrede çevrede tercih edilen piknik yerlerindendir. Hıdırellez günlerinde ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramlarında halkın özel ilgisini çeker.
       Çay turizmi bakımından değerlendirilebilecek Eber ve Kamık gölleri çevresinde bir tesis mevcut olmadığından organize bir turizm faaliyetinden söz etmek mümkün değildir.
       Afyon İlinin en şirin ilçelerinden biri olan ilçemiz ulaşım açısından oldukça şanslı bir konuma sahiptir. Karayolları standartlarına uygundur ayrıca ilçenin demiryolu ulaşımı da ilçeye ülkemizin birçok şehrinden kolayca gelmesi mümkün kılmaktadır.
Çay İlçemiz tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir kitleye sahip olmakla birlikte Çay ilçemizde Vişne üretimi gerçekleşmektedir. Şıra oranı %69 olan ve Türkiye’de birinci sırada yer alan coğrafi işaret belgesini aldığımız vişnemiz yılda 7 bin ton ürün elde edilmektedir. Belediyemiz tarafından her yıl geleneksel olarak Temmuz Ayı’nın ikinci haftasında Vişne Festivali düzenlenmektedir.